İnanç Bakımından İnsanlar

İman (tasdik) ve inkâr açısından insanlar, inanan ve inanmayan şeklinde iki gruba ayrılmakla birlikte şöyle tasnif edilebilir: mümin, münafık, kâfir.

Mümin Kimdir? Kime Mümin Denilir?

Allah’a (c.c), Hz. Peygambere ve onun haber verdiği şeylere yürekten inanıp bunları kabul ve tasdik eden kimseye mümin denir. Hakiki mümin, Kur’an’ın ve Hz. Peygamber’in emirlerini yerine getiren kimsedir. Müminlerin özelliklerini belirten pek çok ayet ve hadis vardır. Örneğin; “Müminler, gerçekten kurtuluşa ermişlerdir. Onlar ki namazlarında derin saygı içindedirler. Onlar ki faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler. Onlar ki zekâtı öderler. Onlar ki ırzlarını korurlar. Ancak eşleri ve ellerinin altında bulunan cariyeleri bunun dışındadır. Onlarla ilişkilerinden dolayı kınanmazlar. Kim bunun ötesine geçmek isterse işte onlar haddi aşanlardır. Yine onlar ki emanetlerine ve verdikleri sözlere riâyet ederler. Namazlarını titizlikle eda ederler. İşte vâris olacaklar bunlardır; Firdevs cennetine vâris olacaklar ve orada onlar ebedî kalacaklardır.”, “Gerçek müminler ancak o müminlerdir ki Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir, âyetleri okunduğu zaman imanlarını arttırır. Ve bunlar yalnızca Rablerine tevekkül ederler.”

İman açısından insanlar.
İman açısından insanlar.

Hz. Peygamber, müminlerin özelliklerini şöyle açıklamıştır: “Müminlerin iman bakımından en mükemmeli, ahlak bakımından en güzel olanıdır.” “Sizden biriniz kendisi için sevip arzu ettiği şeyi din kardeşi için de sevip arzu etmedikçe gerçek anlamda iman etmiş olmaz.”

Başkasına iyilik yapmak ve yaptığı işi güzel yapmak şeklinde kısmen farklı iki anlamda kullanılan ihsan Kur’an-ı Kerim’de hem Allah’a hem de insanlara nisbet edilerek yetmişi aşkın ayette masdar, fiil ve isim şeklinde geçmektedir. Bu ayetlerin bir kısmında “başkasına iyilik etmek”, bir kısmında “yaptığı işi güzel yapmak” manasında, çoğunda ise herhangi bir belirlemeye gidilmeden mutlak anlamda kullanılmıştır.

Müminler iman üzere ölürlerse ahirette cennete girecekler, orada pek çok nimete kavuşacaklardır. Bazı müminler dünyada günah işlemişlerse Yüce Allah dilerse bu kişilerin günahını bağışlayabilir dilerse de işledikleri günah ölçüsünde cehennemde cezalandırdıktan sonra cennete koyabilir. Hiçbir mümin cehennemde ebedî kalmayacaktır. Müminlerin ebedî cennetlik olacağına dair Kur’an’da pek çok ayet vardır. Bu ayetlerden birinde şöyle buyrulur. “İman edip salih ameller işleyenlere gelince, halkın en hayırlısı da onlardır. Onların Rableri katındaki mükâfatları, zemininden ırmaklar akan, içinde devamlı olarak kalacakları Adn cennetleridir. Allah kendilerinden hoşnut olmuş, onlar da Allah’tan hoşnut olmuşlardır. Bu söylenenler hep Rabb’inden korkan (O’na saygı gösterenler) içindir.”

Münafık Kimdir? Kime Münafık Denilir?

Allah’ın (c.c) birliğini, Hz. Muhammed’in (s.a.v) peygamberliğini ve onun Allah’tan (c.c) getirdiklerini kabul ettiğini söyleyerek görünürde Müslümanlar gibi yaşadığı hâlde, kalpten inanmama durumuna nifak, böyle kimselere de münafık denir. Münafıkların içi başka dışı başkadır. Sözü özüne uygun değildir. Bir ayette şöyle buyrulur. “İnsanlardan bazıları da vardır ki inanmadıkları hâlde ‘Allah’a ve ahiret gününe inandık.’ derler.” Münafıkların gerçekte kâfir oldukları bir başka ayette şöyle ifade edilir: “Onların Allah yolundan sapmalarının sebebi, önce iman edip sonra inkâr etmeleridir. Bu yüzden kalpleri mühürlenmiştir. Artık onlar hiç anlamazlar.” Ayrıca Kur’an-ı Kerim’de pek çok ayette münafıkların özelliklerinden bahsedilmektedir.

Münafıklar İslam toplumu için küfrünü açıkça söyleyen kafirlerden daha tehlikelidirler. Çünkü onlar dıştan Müslüman gibi göründüklerinden tanınmaları mümkün değildir. Münafıklar içten içe Müslüman toplumun huzur ve düzenini bozmak isterler. Onlar gerçekte inanmadıkları için kâfirdirler ve cehennemliktirler. Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur. “Allah erkek münafıklara da kadın münafıklara da kâfirlere de içinde ebedî kalacakları cehennem ateşini vaat etti. O, onlara yeter. Allah onlara lânet etmiştir! Onlar için devamlı bir azap vardır.” Hatta bir ayette açıklandığı üzere cehennemin en alt tabakasında münafıklar bulunacaktır: “Şüphe yok ki münafıklar cehennemin en alt katındadırlar. Artık onlara asla bir yardımcı bulamazsın.”

Kâfir Kimdir? Kime Kâfir Denilir?

Kâfir, sözlükte “örten” anlamına gelmektedir. Terim olarak ise İslam’ın temel prensiplerine inanmayan, Hz. Peygamber’in Yüce Allah’tan getirdiği kesin olan ve tevatür yoluyla bize kadar ulaşmış bulunan esaslardan (zarûrât-ı dîniyye) bir veya birkaçını yahut da tamamını inkâr eden kimseye denir. Mesela namaz ve tesettürün farz olduğunu inkar eden; içki, faiz ve rüşveti helal sayan; meleklerin ve cinlerin varlığını kabul etmeyen kimse kâfirdir.

Bir insan kafir olarak ölürse ahiretteki yeri ebedî cehennemdir. Bu konudaki ayetlerde şöyle buyrulmuştur. “(Ayetlerimizi) inkâr etmiş ve kâfir olarak ölmüşlere gelince, işte Allah’ın, meleklerin ve tüm insanların lâneti onların üzerinedir. Onlar ebediyyen lânet içinde kalırlar. Artık ne azapları hafifletilir ne de onların yüzlerine bakılır.” ‘‘Ayetlerimizi yalanlayanlara ve onlara uymayı kibirlerine yediremeyenlere göklerin kapıları açılmaz. Onlar deve iğne deliğinden geçinceye kadar cennete giremezler. Biz suçluları işte böyle cezalandırırız.”

Allah Teala’nın ilahlığında, isim, sıfat ve fiillerinde, eşi, dengi ve ortağı bulunduğunu kabul eden; O’na şirk koşan kimse yani müşrik de kâfirin bir türüdür. Müşrikler Allah’ın (c.c) varlığını inkâr etmezler. O’ndan başka ilah olduğunu kabul ederler. Allah’a (c.c) isimleri, sıfatları, mutlak irade ve otoritesi, yarattığını yönetip idare etmesi gibi hususlarda ortak koşarlar.

Şirk ile küfür birbirine yakın iki kavramdır. Aralarındaki fark, küfrün daha genel, şirkin ise daha özel olmasıdır. Bu anlamda her şirk küfürdür fakat her küfür şirk değildir. Her müşrik kâfirdir fakat her kâfir müşrik değildir. Çünkü şirk sadece Allah’a (c.c), zât, isim ve sıfatlarına ortak tanıma sonucu meydana gelir. Küfürse küfür olduğu bilinen birtakım inançların kabulü ile gerçekleşir. Küfür olan inançlardan biri de Allah’a (c.c) ortak tanımadır. Mesela Mecusilikte olduğu gibi iki ilahın varlığını kabul etmek şirk olduğu gibi aynı zamanda küfürdür. Hâlbuki ahiret gününe inanmamak küfürdür ama şirk değildir.

Kur’an-ı Kerim, şirki sadece Allah’ın (c.c) yanında başka ilahlar tanımakla sınırlı görmemiştir. İlah olarak kabul edilmese de başka bir varlığı Allah’a (c.c) denk görmek ve O’na eşit tutmak şirkin bir türüdür. Nitekim Allah Teala, Allah’ı (c.c) bırakıp da başkasına tapan azgınların ve İblis’in ordularının, cehennemde birbirleriyle tartışıp çekişirken “Vallahi, biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz. Çünkü biz sizi âlemlerin Rabb’i ile eşit tutuyorduk.” diyeceklerini buyurur.

İman konusu içinde bilinmesi gereken konulardan birisi de tekfir konusudur. Müslüman olduğu bilinen bir kişiyi, inkâr veya şirk özelliği taşıyan inanç, söz veya davranışından ötürü kâfir saymaya tekfir adı verilir. Yani tekfir, başkaları tarafından bir şahsın küfrüne hükmedilmesi anlamına gelir.

“Ehl-i kıble tekfir edilemez.” ilkesi ehl-i sünnetin temel prensipleri arasında zikredilmiştir.
“Ehl-i kıble tekfir edilemez.” ilkesi ehl-i sünnetin temel prensipleri arasında zikredilmiştir.

Bir Müslümanın kâfir olduğuna hükmedilmesi onu pek ağır dünyevi sonuçlara, müeyyide ve mahrumiyetlere mahkûm etmek anlamına geldiğinden, tekfir konusunda çok titiz davranmak gerektiği açıktır. Müslüman olduğunu söyleyen bir kimsenin, bu dünyada mümin kabul edilerek İslam toplumundan dışlanmaması gerekir. Çünkü dünyada insanlar söz ve davranışlarına göre değerlendirilir. İçten inanıp inanmadığını tespit ise Allah’a (c.c) mahsus olup ahirete ilişkin bir meseledir: “… Size selam verene, dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek ‘Sen mümin değilsin.’ demeyin…” buyrularak bu duruma işaret edilir.

İslam âlimleri, kişiyi küfre düşürecek tüm sözleri ifade etmek üzere elfâz-ı küfür (küfür ibareleri/ lafızları) tabirini kullanmışlardır. Kur’an-ı Kerim’de doğrudan doğruya küfür ifadeleri olarak, “…Meryem oğlu Mesîh Allah’tır…”, “…Allah üçün üçüncüsüdür.”, “Bu peygamber yalancı bir sihirbazdır…”, “Hayat ancak bu dünya hayatıdır, ölürüz ve yaşarız, bizi ancak zaman helak eder…”, “…Bu çürümüş kemikleri kim diriltir?”, “Kıyametin kopacağını sanmıyorum…” gibi sayılı örnekler yer alır. Ancak bunların yanında Allah’a (c.c), meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve ahiret gününe inanmayanlar, Allah’ın (c.c) gönderdiği hükümleri uygulamayanlar, Allah’ın (c.c) ayetlerini yani Kur’an’ı inkâr edenler kâfir olarak adlandırılmıştır. Hz. Peygamber de Allah’tan (c.c) başkasının adına ant içenleri, kâhinlere gidip verdikleri haberleri tasdik edenleri ve küfre rıza gösterenleri kâfir olarak nitelemiştir.

Dinen mükellef, aklı başında, büluğ çağına ermiş biri; aklı başındayken, tehdit ve zorlama olmadan, isteyerek küfrederse imandan çıkar. Ayrıca zarûrât-ı dîniyye kapsamına giren herhangi bir hususla alay etmek, hafife almak, küçümsemek… kişiyi küfre düşürürür. Allah Teala; kendisini, Hz. Muhammed’i (s.a.v), geçmiş peygamberleri, Kur’an’la alay edenleri ve küçümseyenleri, münafıkların bu tavırlarını kınamıştır. Müminlere dinî değerleri alaya alanlardan uzak durmalarını emretmiştir. Böylelikle bu tür davranışların küfre götürdüğüne işaret etmiştir.

Örneğin “Allah şunu bilmez.” demek, Hz. Peygamber’in sözlerinin anlamsız ve yalan olduğunu iddia etmek, Kur’an’ın sadece geri kalmış bir topluma indirildiğini öne sürmek, ibadet olduğunu bile bile Kabe’yi tavaf eden Müslümanlar için “Bu taşa ne diye tapıyorlar ki!” demek gibi söz ve davranışlar elfâz-ı küfür kapsamındadır. Çünkü bunların tamamı ya doğrudan doğruya iman esası olan bir hususu inkâr etme ya da şeair-i diniyye kavramıyla ifade edilen ve dinen kutsal olan ilkeler, mekânlar, şahıslar, ibadetler gibi hususları hafife alma veya onlarla istihza etme anlamına gelmektedir.

Okuma Tavsiyelerimiz

+ There are no comments

Add yours